CHP Lideri Özel: “Biz Teslim Olmayacağız, Yenilmeyeceğiz Ama Siz Murat Çalık’ın Annesinin Gözyaşlarında Boğulacaksınız”

23.07.2025

“CUMHURİYET HALK PARTİSİ DİMDİK AYAKTA”

“HİÇBİR ANANIN GÖZÜNDEN YAŞ AKMADIĞI YARINLARI HEP BERABER İNŞA EDECEĞİZ”

“EKREM BAŞKAN ÇIKACAK, SANDIK GELECEK, O SEÇİMDE CUMHURBAŞKANI OLACAK”

“ADALETİ ER YA DA GEÇ BU MEMLEKETE BİZ GETİRECEĞİZ”

“CUMHURİYET GİBİ BARIŞ SÜRECİNİN DE TEMİNATI BİZİZ; OTURACAĞIMIZ MASAYA OTURMASINI DA NE KONUŞULACAKSA ONU DA BİZ BİLİRİZ”

“YÜZDE 28,5’TEN 29 ERDOĞAN OTUR YERİNE, SINIFTA KALDIN; ÇOĞUNLUK BİZİZ, YÜZDE 100’Ü KUCAKLAYACAĞIZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Bakırköy’de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Bugün dayanışmanın, komşuluğun ve nezaketin ilçesindeyiz. Farklı inançların, farklı kimliklerin kardeşçe yaşadığı Bakırköy’deyiz. Barışın ilçesinde umudu yaşatanlara, bu meydanı dolduranlara, seçtiklerine sahip çıkanlara, iradesinin arkasında duranlara selam olsun. Hepiniz hoş geldiniz. Bu ilçe bu ülkenin pek çok değerini bağrında büyüttü. Münir Özkul’un, Suna Pekuysal’ın, Cem Karaca’nın, Hrant Dink’in, Hasan İzzettin Dinamo’nun, Faruk Nafiz Çamlıbel’in, Halit Ziya Uşaklıgil’in ve şuracıkta yatan yakışıklı Tarık Akan’ın ilçesindeyiz” dedi. Özel, şunları söyledi:


“KUTUPLAŞTIRANA İNAT, ÖZGÜRLÜK MEYDANI’NA KUCAKLAŞMAYA GELDİK”

“Burası, Bakırköy Özgürlük Meydanı. Geçmişte sadece bir meydandı. 2023 yılında Ekrem Başkan atıl alanları olan bu meydana el attı, fonksiyon kattı. Bakırköy’e, size ve bize bu meydanı kazandırdı. Bugün yanındaydım. ‘Özgürlük Meydanı’na selam olsun. Bakırköyüme selam olsun. Hemşerilerime selam olsun’ dedi. Bu güzel meydan için Ekrem Başkan’a teşekkür ediyoruz. Bugün Ekrem Başkan’ın bize kazandırdığı bu Özgürlük Meydanı’nda biz özgürlüklerimize, farklılıklarımızdan güç alarak, onları, farklılıklarımızı birbirimizden ayrılmanın değil; birbirimize sarılmanın, dayanışmanın, birlikte olmanın gerekçesi olarak gördüğümüz, uzaklaştıranlara, kutuplaştıranlara, karşı kutbu şeytanlaştıranlara, böylelikle arkasını kalabalıklaştıranlara karşı sarılmaya geldik. Dostça sarılmaya geldik. Kutuplaştırana inat kucaklaşmaya geldik. Bu ülke Alevisiyle-Sünnisiyle, Türküyle-Kürdüyle, Lazıyla-Çerkesiyle nerede doğmuş olursa olsun bu ülkeye, sınırlarına bağlı, vatanına, toprağına, bayrağına bağlı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti’ne sahip çıkanların ülkesidir. Bakmayın hadsizler, birbirinin peşi sıra ağzından çıkanı kulağı duymayanlar var. O kulağı duymayanlara şunu söyleyelim. Bu ülke, bir ülkenin büyükelçisinden yalan yanlış bildiği, yok efendim ‘Osmanlı millet sistemi’, diğeri yalan yanlış bildiği yılları, dönemleri, şekilleri karıştırdığı önermeleri duyacak değil. Tutup da efendim bu coğrafyada ulus devletler İsrail için tehditmiş. Ulus devlet mi bıraktınız? Coğrafyada ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti var. Kimseye tehdit değil. Ama hiçbir tehdide de boyun eğecek değil. ‘Yurtta barış, cihanda barış’ diyen Gazi’nin partisi olarak, Sevr'i yırtıp atan; yarın yıldönümüdür, huzurunda olacağız; Lozan’ı yapanların partisi olarak bunlara pabuç bırakmayacağız. Kimse endişe etmesin. Elbette dinimize, Hz. Muhammed’in ümmetine saygımız sonsuz. Ama kimse şunu düşünmesin. Bu ülkeyi mezhepçilikle, Cumhuriyet’in değerleriyle değil de bambaşka sınıflandırmalarla, Misak-ı Milli sınırlarına saygı duymadan, Cumhuriyet’in kazanımlarını görmeden, Gazi’nin çizdiği doğru hattı takip etmeden, ama macerayla, ama tavizle bu ülkeyi tartıştıranların değil. Bu ülke Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti’ne sahip çıkanların olacak. Burada kimse dışarıda değil, kimse öteki değil. Bu ülkenin birliği ve beraberliğiyle, kardeşiyle, bayrağıyla sorunu olmayan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le sorunu olmayan, Türkiye’nin bütün demokratları; sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, liberal demokratlar, Kürt demokratlar kol kola, omuz omuza ‘Türkiye ittifakıyız’ biz.”

“TÜRKİYE İTTİFAKININ SİMGE MEKÂNI BABA EVİDİR”

“Bu Türkiye ittifakının simgesi, simge mekânı Cumhuriyet Halk Partisi’dir, Türkiye’nin baba evidir. Öyle ya herkes baba evine doğar, orada büyür. Sonra kimi büyüğünü arar, kimi küçüğü ile yetinir. Kimi ırakta oturur, kimi yakında oturur. Ama herkes bilir ki günün birinde başım sıkışırsa, dara düşersem orada bir baba evi var. Çorbası kaynamaktadır, çayı demlidir, bacası tütmektedir. Şimdi o baba evine geçmişte ne sebeple olursa olsun ayrı düşmüş olanlar. Değil mi ya onlar Türkiye ittifakının demokratlarıdır. Bayrakla, Paşa’yla, Gazi’yle dertleri yoktur. Onlar ki çağrıyı duyup gelirler, kapılar ardına kadar açıktır. Çünkü o baba evinin tapusu ne Özgür Özel’dedir, ne bir başkasında. O tapu bir kişiye kayıtlıdır, o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Şimdi bu çağrıya kulak verenler var. Baba evine kopup gelenler var. Buraya iki ismi çağıracağım. İki yanımda da İstanbul ve Tekirdağ İl Başkanlarım var. Öncelikle onların şahsına baba evinin bacasını tüttürenlere, tütsün diye odun çekenlere, baba evinde her sabah kapıyı açıp tüm Türkiye’yi kucaklaşmak için bekleyenlere, Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne yürekten teşekkür ediyorum. Öncelikle eğitimini yurtdışında, dünyanın en iyi üniversitelerinde tamamlamış; doğayı, çevreyi savunan genç bir siyasetçi. İklim krizine karşı ekoloji mücadelesi veren bir çevreci. Meclis’te gençlerin, kadınların sorunlarının haklarının savunucusu. İstanbul Milletvekilimiz Evrim Rızvanoğlu baba evine geliyor, baba evine katılıyor. Onu yanımıza alıyoruz. Baba evine hoş geldiniz. Milletvekilimiz, İl Başkanımıza, İlçe Başkanımıza, örgütümüze emanet. Yürekten alkışlıyoruz. Bir diğer pırlanta; Almanya ve İngiltere’de en iyi üniversitelerde aldığı eğitimden sonra yıllardır hem ticaretle uğraşan, şehircilik ve afet konularında önemli çalışmaları olan, Alevilerin eşitlik mücadelesine ömrünü vermiş, mücadelesini vermiş, hem genç, hem deneyimli bir siyasetçi. Tekirdağ’daki baba evinin çağrısına uydu geliyor. Cem Avşar’ı alkışlarınızla davet ediyorum. İl Başkanımızın elinden aldığımız rozeti Cem kardeşimin yakasına takıyorum. Bugüne kadar olduğu gibi sizlerden aldığı güçle, bizlerden aldığı güçle hem iyi eğitiminin, hem tecrübesinin verdiği güçle çok çalışacak. Hep beraber partimizi iktidar yapacağız. Tekirdağ İl Başkanımıza Cem Avşar’a emanet ettik. Tekirdağımıza da dördüncü Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili hayırlı, uğurlu olsun.”

“GÖRÜLÜYOR Kİ BAŞARININ ÜÇ GEREKLİLİĞİ DE BİZDE”

“Bir yandan birileri kaybettikleri morali, yaşadıkları sıkıntıyı atlatmak için Türkiye’de yaşanan bir başka süreci bir siyasi ittifakmış gibi göstermeye çalışıp ertesi gün yalanlanıyor olup dursunlar; bir başka partinin, bir başka iddianın listesinden seçilmişleri şimdi iktidar safına katıp da güçlenecekmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışsınlar. Şu görülüyor. Siyasetteki başarının üç temel gerekliliği var. Birincisi, ahlaki üstünlük. Bir tarafta sürecin, bir tarafta siyasi tarihimizin en ahlak dışı saldırılarıyla; ailelere, çocuklara, kadınlara, haysiyete yapılan saldırı… Bir yanda buna karşı sıcağa bakmadan, yaz demeden, kış demeden, tatil demeden buralara gelen sizler… Ahlaki üstünlük bizde. Psikolojik üstünlük bizde. Çoğunluk enerjisi bizde. Biz başaracağız, siz kazanacaksınız, o kaybedecek. Bu meydanlar… Bu arada gerçi bizim ‘drone’cu çok maharetli ama bu meydanın gözün görmediği yerin altında bir meydan daha var. Onu görüyor mu acaba? Bir git, dolaş, gel bakalım. Meydanları dolduramayanlara, sokaklara çıkamayanlara, atadıklarına kendisini alkışlatanlara inat; onlara olsun inat. Görülsün şu Bakırköy Meydanı.”

“ACILI ANNELER BU MEYDANDA ADALET ÇIĞLIĞINI YÜKSELTİYORLAR”

“Değerli Bakırköylüler, bu meydan aynı zamanda adalet arayanların meydanı. Mattia Ahmet Minguzzi, o güzel Ahmetimiz kaykay malzemesi almak için gittiği Kadıköy’de bir pazaryerinde hunharca bir saldırıya uğradı, hepimizin yüreğini dağladı. Annesi kendi acısını hem yaşadı, hem hepimize hissettirdi. Sonra da bir büyük mücadeleye girişti. Üç gündür bu meydanda Yasemin Hanım evladı için adalet nöbeti tuttu. Onunla bütün Türkiye dayanıştı ama isimlerini anmak isterim; Muhammet Mutluay’ın annesi Derya Hanım, Abdurrahman Balcı’nın anneciği Zeynep Hanım, Batuhan Kurt’Un annesi Mümine Hanım, Kadir Özkök’ün annesi Ayşe Hanım, Sedef Güler’in annesi Gülizar Hanım, Ata Emre Akman’ın annesi Zuhal Hanım. Son dönemde evlatlarını kaybettiklerinde, evladımızı kaybetmiş gibi hissettiğimiz bu acılı anneler burada oldular, dayanışma gösterdiler. Bugün de burada, bu meydanda adalet çığlığını yükseltiyorlar. Onlara dayanışmamızı, en yürekten dayanışmamızı gösterelim. Meydan, Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan sloganı atıyor. Hep beraber; ‘Hak, hukuk, adalet…’ Sizlerin desteğiyle anaların mücadelesiyle, Yasemin Hanım’ın samimi gayretleriyle, davada emsal olacak bir karar çıkmasını hep birlikte bekliyoruz. Ayrıca annelerin acıları denince; 30 yıl önce gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın annesi, Cumartesi Anneleri’nin simge ismi Emine Ocak’ı kaybettik bugün. Yarın örgütümüz Galatasaray Lisesi’nin önünden uğurlayacak. Dua ediyoruz, Türkiye’de hiçbir ananın gözünden yaş akmadığı yarınları hep beraber inşa edeceğiz. İyi insanlar, cesur insanlar, demokrat insanlar, vicdanlı insanlar bunu yapacak. Siz yapacaksınız, biz yapacağız, hep beraber başaracağız.”

“KOLAY ÖLÜMLER ÜLKESİ”

“Bir süredir Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanımız Ayşe Ünlüce yakından takip ediyor, bölgeden bildiriyor ama bir prensibimiz var. Resmi açıklama olmadan biz bilhassa can kayıplı hiçbir yerden haber vermiyoruz. Biliyorsunuz birileri bunları çok kötü yönetiyor. Kartalkaya yangınında sabah 09.30’dan beri biliyoruz, o an için 55 cansız bedene ulaşılmış. Altı yazıyor, ta Ankara’da il başkanlığı kongresi tamamlansın, ondan sonra gerçek rakamı veriyorlar. Bugün de Eskişehir Seyitgazi’de iki gündür yangın sürüyor. ‘Kontrol altına aldık’ diyorlardı. Ama Fethiye bölgesinden çok acı bir haber geldi. ‘Resmi açıklama olunca söylersiniz’ dedim. Nihayet resmi açıklamayı yaptılar. 11 orman işçimizi kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun. Bu kolay ölümler ülkesinde, artık dünyada böyle ölümler yok. Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de 100 yıldır madenlerde ölen yok. Ne bazı mesleklerin fıtratında bu var, ne orman yangını ile mücadele ederken şehit vermenin bir izahı var. Bir yandan bu acı haberi alıyoruz ki; tam adalet konuşurken, acıları konuşurken. Başımız sağ olsun, bu sorumsuzluğun bu kötü yönetimin hesabını bu millet soracak elbet.”

“KİBİRLİLER KULÜBÜNE DÖNDÜLER”

“Bugün her türlü haksızlığa karşı ses yükseltenler, mücadele için meydanlara koşanlar burada, buradayız. Birileri yıllar önce erdemliler hareketi diye kurdukları bir partiyi şimdi seçkinler kulübüne ve kibirliler kulübüne dönüştürmüş durumdalar. Bu iktidar 2002 yılında geldiğinde, meydandaki bir emeklilerin elini göreyim. Akıl alır gibi değil. En düşük emekli maaşı alanlar, 16 bin lira alanlar kaldırsın. 20 bin liranın üzerinde emekli maaşı alanları göreyim. Şimdi bu iktidar geldiğinde emeklilerin bu meydandaki emeklilerin dörtte üçü en düşük emekli maaşı alıyor ya, o maaş 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı 2 çeyrek altını zor alıyor. Asgari ücret bu iktidar geldiğinde 7 çeyrek altın alıyordu. Şu anda 3 çeyrek altın alıyor. En düşük memur maaşı, bu iktidar geldiğinde 14,5 çeyrek altın alıyordu, şimdi 6,5 çeyrek altın alıyor. Yani her emeklinin cebinden her ay 6 çeyrek altın, her asgari ücretlinin cebinden her ay 4 çeyrek altın, her devlet memurunun cebinden her ay 8 çeyrek altın kayıp. Bu Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmanın maliyeti. Bir tarım ülkesiyiz, gıda enflasyonunda dünya birincisiyiz. Yoksulluk ve gelir uçurumunda Avrupa’da birinciyiz. Toplumda en zengin yüzde 20, toplam servetin ne kadarını alıyor dersiniz? Yüzde 90’ını. Düşünün, Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 20’si servetin yüzde 90’ına sahip. Nüfusun en zengin yüzde 20’si, gelirin yüzde 50’sini alıyor. Yani toplumun en fakiri yüzde 20’si ise sadece yüzde 6’sını alıyor. Bu kadar büyük bir gelir dağılımı bozukluğu varken, bu ülkede bir iktidarın hiçbir şey yokmuş gibi oturması, görevine devam etmesi asla düşünülemez. Bu yüzden dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem emekli maaşlarının bir asgari ücret düzeyine çıkarılması için, hem asgari ücretin 30 bin 205 liraya çıkarılması için, hem altı aydır bekleyen kamu çerçeve sözleşmesinin yapılması, memurların beklediği toplu iş sözleşmesinin hakkaniyetli bir zam alması için Cumhuriyet Halk Partisi Meclis’te tüm kanun tekliflerini verdi. Önergeleri verdi. Büyük bir mücadele verdi. Ancak o Meclis’te ormanları maden aramasına açan, zeytinlikleri kestiren, doğayı, çevreyi katleden, yandaşa her türlü imtiyazı tanıyan bütün kanunları tıkır tıkır geçirdiler. Maden Kanunu’nu kavga, dövüş zorla geçirdiler. Ve emekliyi, asgari ücretliyi, çiftçiyi, işçiyi, gençleri görmeden basıp tatile gittiler. Buradan vatandaşın bu kadar gündemi varken, bu kadar yakıcı sorunlar varken tatile koşanlara, denize koşanlara yazıklar olsun, aldıkları maaşlar haram zıkkım olsun.”

“DÜRÜSTLER KAZANACAK”

“Bugün İstanbul’da ortalama kira olmuş 30 bin lira. İşsiz sayımız çıkmış 13,5 milyona. Dünyada evde oturan, ne işte ne eğitimde olan ev gençleri yüzde 6 olmuş Avrupa’da, tasalanıyorlar. Türkiye’de yüzde 35. 4,5 milyon genç ev genci olarak evde babasının eline bakarak, annesinin dizinin dibinde oturarak hayata büyük bir umutsuzlukla bakıyor. Bunun için açıkça söylüyoruz. Bu gelir adaletsizliğine temelden müdahale edecek, emeklinin de asgari ücretlinin de yüzünü güldürecek, çiftçisine de esnafına da sahip çıkacak, gençlerin umutlarını yeniden yeşertecek, yasaksız bir Türkiye’yi, vizesiz bir Avrupa’yı hayata geçirecek Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarı gelecek. Bunu adayımızla birlikte, parti programımızla birlikte, her geçen gün güçlendiğimiz Meclis grubumuzla birlikte, pırıl pırıl belediye başkanlarımızla birlikte biz başaracağız, siz başaracaksınız, bu ülke başaracak. Madem öyle, sorayım Bakırköy’e. 35 yıl önce başvurmuş, bütün belgelerini vermiş, üniversiteye kabul edilmiş, 31 yıl önce almış olduğu diplomasını haksızca elinden alınan Cumhurbaşkanı Adayımızın diplomasını geri almaya hazır mıyız? Alacak mıyız? Peki bizim diplomalıyı getirip, diplomasızı gönderecek miyiz? Hazır mısınız buna? Siz inandıktan sonra istedikleri kadar kötülük yapsınlar, zorluk çıkarsınlar. Gayretlerini, bütün emeklerini şeytanlığa, kumpasa versinler. Göreceksiniz iyilik kazanacak, dürüstler kazanacak, namuslular kazanacak.”

“MAÇ OLUR POLİS ÇALIŞIR, SEÇİM OLUR POLİS ÇALIŞIR”

“Bugün Polis Okulu’nda, Polis Akademisi’nde tören var. Nihayet polisleri hatırladı. Ben her fırsatta söylüyorum. Bu ülkede polis deyince birincisi; zaten hepimiz adına yapılan çok önemli bir meslek. Senin, benim can güvenliğim için, devlet olmanın gereği bir meslek. Ama atanmayan öğretmen polis, iktisadi idari bilimler fakültesinin milyonlarca işsiz mezunu polis, mühendisler polis, çaresizler polis, işsizler polis. Böyle bulunca bu gariban Anadolu evlatlarını 12-12 çalıştır, 12 saat çalış, git 12 saat yat, geri saat gel 12 saat daha çalış. Maç olur polis çalışır, seçim olur polis çalışır, sokağa çıkmak yasak olur polis çalışır. Pandemide çalışır, derbide çalışır, miting yaparsın çalışır. Sonra o Anadolu’nun pırıl pırıl gençlerini, 19 Mart darbesine direnen İstanbul’un pırıl pırıl gençleri ile karşı karşıya getirirler. Sonra dünya kadar yalan, yok ‘Asit attılar’ yok ‘Çekiç çektiler.’ Yok ‘Onu yaptılar, mezar taşını parçaladılar.’ Bu yalanlara karşı, ‘Mezar taşı’ dedi, mezarın başına gittim. ‘Asit’ dedi, oraya gittik. Bozdoğan Kemeri’nde il başkanım, bütün milletvekilleri araya girdik, nöbet tuttuk. Yüzlerce genci tutukladılar, eziyet ettiler. Bayram demedik seyran demedik Silivri’yi de bırakmadık aileleri de bırakmadık. Ama bir yandan da bu ülkenin polisini de kimseye şeytanlaştırmadık, hedefe koymadık. Bu ülkenin gençlerini de bu ülkenin polisini de biz seviyoruz. Ant olsun Özgür Başkan’a, İstanbul İl Başkanına defalarca söyledim. O geceyi yapacağız, o geceyi hep beraber yaşayacağız. İlk seçimde sandık gelecek, Ekrem Başkan çıkacak, o seçimde Cumhurbaşkanı olacak. Özgür Başkan’la Bozdoğan Kemeri’ne gideceğiz, o gece gençlerle polis hep beraber halay çekeceğiz. Söz veriyoruz, söz veriyoruz. Bugün çıkmış polisi hatırlamış. Ama zam demiyor. Fazla mesai demiyor. Hakkaniyetli bir personel rejiminden bahsetmiyor. Şark görevlerini azaltmaktan bahsetmiyor. İnsani çalışma şartlarından bahsetmiyor. Hamaset yapıyor. Bir de çıkmış diyor ki efendim ‘Ana muhalefet kumpaslarla ilgili konuşurken polisi, savcıyı hedef gösteriyor’ diyor.”

“GEREKLİ İŞLEMİ HEMEN BAŞLATTIK”

“Bakın ben size kumpası anlatayım. Bir anlatayım. Antalya’da bir baklava kutusu çıkardılar. Gördük, kahrolduk. Sonra araştırdık, soruşturduk. Öyle bir noktaya geldi ki iş, bugün diyor ‘Kumpas mumpas, müfteri’ diyor. Şu kadarını söyleyeyim, Erdoğan gözünün içine bakarak soruyorum. Biliyorum ki Halk TV’den sıkılınca SÖZCÜ TV’yi açıyorsun, SÖZCÜ TV’den bunalınca Tele 1’e geçiyorsun. Gözünün içine bakarak söylüyorum. Gözünün içine bakarak. O baklavacıyı evet çok üzgünüz, özeleştiri yaptık, gerekli işlemi de hemen başlattık. İki yıl önce belediye meclis üyeliğine aday göstermişiz. Ama o baklavacıyı olay olmadan bir ay önce kaçak içkilerle, işte birtakım zararlı maddelerle yakalayıp da işlem yapmadan bıraktılar mı? Bir kuyruğundan yakalayıp bir ay boyunca temasta kaldılar mı? Baklavayı getirenle alan aynı anda bir yerlerde oldu mu? Ayrıca gösterdiğin görüntüde kapıdan giriyorlar, ‘Gözaltı kararı var’ diyorlar. Sakin sakin başına güneş gözlüğünü takıyor. Almış baklavayı, masanın altına mı koydu? Çekmeceye mi koydu? Bir yere mi sakladı? Kapıdan girip ‘Burada’ diyor. Nereden biliyorsun? Sonra ‘Aç bunu’ diyor. Gitmiş, almış. Neşterle ameliyat yapan cerrah gibi açıyor. Hiç titremek yok, korkmak yok, telaş yok, panik yok. Sanki aynı filmi, 30’uncu sahneyi çekiyor. Biz sonra gördük ki film içeri gidip, ‘Kapat kapıyı, gözaltı işlemi var’ demekle değil… O alışveriş bitiyor. Çıkıyor oradan, gidiyor. Koridorla polislerle konuşuyor. Geri geliyorlar, birlikte giriyorlar. ‘Kapat kapıyı’ diyor. Biz filmin ondan sonrasını görüyoruz. Net olan şudur… Ne savcıya lafım var, ne polise lafım var. Ancak ortada baklava kutusunun üstüne yapıştırılmaya çalışılan şanlı Altı Ok değil; baklava kutusunun üstünde nal gibi ampul var, nal gibi.”

“BAKLAVACI İÇİN KUMPAS TERTİP ETTİNİZ”

“Buradan Erdoğan’a soruyorum, esas bombayı soruyorum. O baklavacı, Manavgat Belediyesi’nde sen üç gerideyken belediye meclisinde; önce üç isim verip, sonra dört isim verip, lehine Manavgat Belediyesi’nden dört belediye meclis üyesini içeriye atıp, tutuklatıp; tam oylama olacakken istifa edince onlar, iftiracı baklavacı dört kişinin de adını verdi mi? Sen o seçimi almak için AK Parti’ye bu haliyle seçim yapılsın diye İlçe Seçim Kurulu’na bastırdın mı? İlçe Seçim Kurulu Hakimi, Başsavcı’nın karısı mı, değil mi? YSK kararı alıp ‘Yeni belediye meclis üyeleri CHP’den gelecek, seçim öyle yapılacak’ deyince Başsavcı’nın karısı 16.55’de cuma akşamı rapor alıp kaçtı mı, kaçmadı mı? Yetmez. Peki ertesi sabah seçim olacak; baklavacı, belediye AK Parti’ye geçsin diye istifasını geri alıp AK Parti için hamle yaptı mı, yapmadı mı? O baklavacı, görüntü çıkana kadar Cumhuriyet Halk Partili biliniyordu. O sürecin tamamına ilk andan müdahale ettim. Hırsızın partisi olmaz. AK Partiliyse de Allah belasını versin, CHP’liyse de Allah belasını versin. Ama şimdi anlaşıldı ki Manavgat Belediyesi’ni AK Parti’ye katmak için o baklavacı için de kumpas tertip ettiniz. Suçüstü yakalandınız. Buradan açıksa söylüyorum. AK Parti’nin ne tehdidine, sarayın oyununa, sarayın savcısına, her türlü kumpasına inat Cumhuriyet Halk Partisi dimdik ayakta kardeşim, dimdik ayakta. Bundan sonra oyunu sana kurdurmazlar. Gösterdiğin kum havuzunda oynamazlar. Bu parti iktidara geliyor, gelecek ve senden hesap soracak. Bunu göreceksin.”

“HİÇBİRİMİZ TEK BAŞINA KURTULAMAYIZ”

“Tüm milletimize buradan sesleniyorum. Kimse ama kimse; ne emekli, ne asgari ücretli, ne esnaf, ne memur, ne emekli, ne astsubay, binbaşı, ne atanmayan öğretmen, ne staj ve çıraklık mağduru, ne emeklilikte adalet isteyenler, hiçbirimiz tek başına kurtulamayız. İşçi kurtulmadan emekli kurtulmaz. Gençlerin mücadelesine emekliler destek vermezse hiçbir şey olmaz. Esnafın derdine hep birlikte dertlenmeden, çiftçinin eylemine hep birlikte sahip çıkmadan, atanmayan öğretmene hep birlikte destek olmadan teker teker kimse kendini kurtaramaz. Ama biz birlikte olursak, mücadeleyi biz hep birlikte yaparsak elimizden de kimse kurtulamaz. ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.’

Bu televizyonu izlerken diyormuş ki ‘Ya bu nasıl iş? Bunlar bunları nereden topluyorlar, nereden taşıyorlar?’ Sanıyor ya Manisa’da miting var, Soma’dan madenci taşıyor. Eski sistem… ‘Efendim orada miting var, devlet memurlarını taşı. Burada miting var, yandaş müteahhidin çalışanlarını taşı.’ Tayyip Bey bak Bakırköy Özgürlük Meydanı. Burada miting yapıyoruz sanıyorsan yanlış anlıyorsun. Biz burada miting yapmıyoruz, eylem yapıyoruz.”

“İMAM HATİP İSTİSMARINDA O ÇOCUKLARA BU MEYDAN SAHİP ÇIKIYOR”

“Madem istifaya davet edeceksiniz haklı bir gerekçe söyleyeyim de. 1 milyon öğrencinin kafasını karıştırdılar, hakkını yediler. Ailelerini mağdur ettiler. LGS sınavını yaptılar, sorulara sahip çıkamadılar. Sınav sırasında sorular WhatsApp gruplarına dağıldı. Bunu söyleyenlere önce saldırdılar. Sonra mızrak çuvala sığmayınca soruşturma başlattılar. 29 kişiyi tutukladılar, Bilgi İşlem Genel Müdürü’nü görevden aldılar. Ama bir yandan da çıkıyor, diyorlar ki ‘Sınav güvenliği bizim işimiz.’ Kardeşim sen bu çocukların babalarının, annelerinin FETÖ zamanında KPSS sınavını çaldırdın. Üniversite sınavlarını çaldırdın. Liseye giriş sınavlarını çaldırdın. Aldılar kendi şakirtlerine dağıttılar. Kamuyu, üniversiteleri, hepsini yerleştirdiler. Bu kadar vatandaşın hakkını yediler. Şimdi namusuyla çalışıp birinci olanı da zan altında bırakan sensin. Ama ‘Ben bu kadar çalıştım, gerilerde kaldım’ diyeni de kahreden sensin. Küçücük çocukları kahredip oradan da çıkıp ‘Efendim ben imam hatipliyim, imam hatiplilere laf ediyorlar.’ Bak Erdoğan görüyor musun meydandaki vicdanı? Burası Bakırköy. Burada yüzde 80 gücü var CHP’nin. Senin imam hatip istismarında, o çocuklara bu meydan sahip çıkıyor. Buradan söylüyorum. Anadolu Lisesi de bizimdir, teknik lise de bizimdir, endüstri meslek de bizimdir, imam hatip de bizimdir. Hiçbirisi senin tapulu malın değildir. Sözüme değer veren herkese söylüyorum. Sosyal medyadaki üç-beş meczubun peşine takılıp kimse bir bütün olarak, 1 milyon 400 bin imam hatipliyi, annesini, babasını zan altında bırakmasın. Pırıl pırıl memleket evlatları. Herkesin derdi aynı, herkesin derdi; ülkeyi kutuplaştıran, herkesi kendi arka bahçesi sayan, polisi arka bahçesi sayan, astsubayı kendine tabi sayan, imam hatipliyi arka bahçeye bağlayacağını sanan, gencecik pırıl pırıl yüreklerin umutlarını karartan Recep Tayyip Erdoğan. Bu ülkenin bütün gençleri, pırıl pırıl çocuklardır. Hepsi bizimdir. Hiçbirisini senin insafına bırakmayacağız. Hepsine biz sahip çıkacağız. Şunu söyleyeyim, bu ülkede şöyle bir ayrım yok. ‘Solcular burada, sağcılar burada. Muhafazakârlar burada, ilericiler burada.’ Hiç böyle bir şey yok. Muhafazakâr neyi muhafaza etmek istiyorsa anasının ak sütü gibi helaldir. Milliyetçi neye sahip çıkıyorsa onun da teminatı Cumhuriyet’i kuran bu partidir. Solcular adalet istiyorsa, gelir dağılımında eşitlik istiyorsa, bu paranın geçeceği kursak AK Partili’nindir, MHP’linindir, DEM’linindir, İYİ Partili’nindir. Biz bu ülkeye adaleti getireceğiz. Artık bakan evlatlarının devri bitecek, vatan evlatlarının devri başlayacak.”

“ADALETİN TERAZİSİNE SAYGI DUYAN YARGI MENSUPLARININ ÖNÜNDE EĞİLİYORUM”

“19 Mart darbesinin üzerinden tam 125 gün geçti. Tek bir delil bulamadılar. Halen daha iddianameyi yazamadılar. İzmir’de İzmir Büyükşehir’e operasyon olmuştu… Bütün sağlık emekçileri biliyorsunuz Covid’de ölümü göze aldılar, bizi yaşattılar. Dedi ki Erdoğan ‘Hakkınız ödenmez.’ Hakikaten haklarını ödemedi, biliyorsunuz. Bütün sağlık emekçilerine; doktorundan hemşiresine, acil tıp teknisyeninden hastanede çalışan işçisine kadar bir yürekten kocaman minnet alkışı alayım. Yeliz geldin mi sen? Hazırda bekle, çağıracağım seni. Yeliz gelmiş. O Yeliz değil, bizim Yeliz. Memlekette her şeyin bir iğrenci var, bir de güzeli var. Ben size güzelini göstereceğim bu akşam. Şimdi İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon oldu. Gittim oraya, dedim ki ‘İzmir Cumhuriyet Başsavcısı’na, savcılığına, görevli savcılara sesleniyorum. Hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Yargı mensuplarının tamamını aynı kefeye koymuyoruz. Akın gibi davrananlar, Akın gibi muamele görürler. Ama hukuka uygun, aldığı eğitime uygun davrananlar bizden asla kötü söz duymayacaklar. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 9 günde iddianame yazdı. Yolladı mahkemeye, mahkeme tensip tutanağı ile şöyle bir şey yazdı. ‘Kişiler bunlar, iddianame burada. İddiaları inceleyeceğiz. İddialar yargılanmaya muhtaçtır. Yargılamada tutuksuz yargılama esastır’ dedi, hepsini tahliye etti. Şimdi canlı yayında söylüyorum bütün Türkiye'nin önünde. Özgür Özel çıksa, eline mikrofonu alsa, İzmir’e laf etse, savcıya laf etse, hakime laf etse kim inanır, kim güvenir? Neden? Çünkü iddianameyi 9 günde yazdı. İçeridekileri evladıyla tehdit etmedi. ‘İstediğim gibi şuna iftira at, evine git. Yoksa süreyim seni. Bolu’ya git, Afyon’a git. 40 kişilik koğuşta 60 kişi kalın. Yerlerde yatın’ demedi. Kimseyi hasta evladını tutuklamakla tehdit edip, iftira atmayınca evladını içeriye atmadı. Kimsenin sağlığıyla oynamadı. Yargılamayı başlattı. Bu vakitten sonra, tutuksuz yargılama olduktan, iddialar olduktan sonra savcı konuşur, avukat konuşur. Mahkeme dinler, bir karar verir. Suçu olan varsa cezasını çeker. Geri kalan kimsenin haysiyetiyle oynanmaz. Ben bugün İstanbul’daki kötü örnekten ayrışan, tutuksuz yargılamaları tekrar gündemine alan, okuduğu kitaba, vicdanına, adaletin terazisine saygı duyan bütün yargı mensuplarının önünde saygı ile eğiliyorum. İşte bu kadar.”

“AK TOROSCULAR ÇAĞLAYAN’DA OTURUYOR, YAZIKLAR OLSUN”

“Bu İstanbul’da yapılsaydı, İstanbul’da tutuksuz yargılama olsa, gizli tanık iftirası olmasa, millet evladı ve çocuğuyla tehdit edilmese, iftiracılarla haysiyet cellatlığı yapılmasa, eşle, babayla, evlatla, aile kurumuyla uğraşılmasa ne işi var Bakırköy’ün bu akşam bu meydanda? Ama karşımızda 30 yıllık bir öğretmen. 30 yıl her sabah kalkıp derse gidip geliyor. Emekli oluyor, 1 milyon lira veriyorlar. Karşımızda sadece kalacağı lojmana 46 milyon lira masraf yaptırılan şımarmış bir yapı var. Satın alma değil. Hanımefendi havuz istemiş, havuz yaptırmış. Bozdurup, bozdurup yaptırmış. Oradan bilmem ne gelmiş, oraya bir… Yahu Boğaziçi’nde villa, 46 milyon lira masraf. Neymiş efendim? ‘Biz’ diyor, ‘Hazırlıklarına bu Başsavcı gelmeden başladık.’ Önce sarayını hazırlamışlar, sonra o şımarığı oraya atamışlar. 80 yıllık maaşına denk gidip de yatlara bakan, lojman diye villalarda oturan, 46 emekli öğretmenin emekli ikramiyesini bir lojmana harcayanlar var. Ülkenin Cumhurbaşkanı öyle bir yapıyı şımarttı, başımıza bela etti ki. Şimdi çıkıyor, bir süreçte beyaz Toroslardan bahsediyor. Diyor ki ‘Beyaz Toroslar Kürt meselesinde çok can yaktı. PKK’ya çok güç kattı.’ Dediği gün o savcılardan biri, beyaz Toros’a elini koyup millete diyor ki ‘Mekânın sahibi biziz.’ ‘Bizden korkun. Cumhurbaşkanı kim oluyor? Onu biz tutuyoruz. Korktuğu Ekrem’i içeriye biz attık’ diyor. ‘Bu’ diyor, ‘Biz olmasak Cumhurbaşkanı’nın ne hükmü var? Ben beyaz Toroscuyum.’ Ey Erdoğan, beyaz Toroslar JİTEM’deydi. AK Toroscular, milletin başına bela ettin, Çağlayan’da oturuyorlar. Yazıklar olsun hepsine.”

“O İDDİANAME GELECEK…”

“O iddianameyi yazacaksınız, o iddianame gelecek. Ondan sonra millet iftiraları da görecek. Şunu unutmayın, ‘560 milyar yolsuzluk var’ dediler, bir kuruş ispat çıkmadı. ‘Ekrem Başkan’ın lüks otomobilleri var’ dediler, MHP’li milletvekilinin çıktı. ‘Kasalardan dolar çıktı’ dediler, belediyenin mührü çıktı. Mustafa Akın’ın yayladaki kasasından dolar görüntüsü verdiler, stok, yalan video çıktı. İçeriden 48 tek mermi çıktı. Kuyuları aradılar, bahçeleri kazdılar, FETÖ gibi köstebeklik yaptılar, bir tek kanıt bulamadılar. Milleti sağlığıyla, eşiyle, evladıyla tehdit ediyorlar. Buradan açıkça söylüyorum. Açıkça söylüyorum. Biz teslim olmayacağız. Arkadaşlarımız teslim olmayacak. Diyorum ya yenileceksiniz diye. Biz yenilmeyeceğiz, biz teslim olmayacağız ama ant olsun siz Mehmet Murat Çalık’ın annesi Gülseren teyzemin gözyaşlarında boğulacaksınız, gözyaşlarında. Memlekette savcı var, ülkenin Cumhurbaşkanına ayar vermeye çalışıyor. Bu atanmışlar düzenini, bu şımartılmışlar, aşırı arkasında durup da olmayan yetkileri kullandırtılmışlar düzenini er ya da geç biz değiştireceğiz. Er ya da geç er ya da geç adaleti bu memlekete biz getireceğiz.”

“SUÇLUYSA NEDEN SALDIN, SUÇSUZSA NEDEN TUTUKLADIN?”

“Hatırlıyor musunuz? 19 Mart darbe süreci, çağırdık geldiniz Çağlayan’a. İlk gün 110 bin. İkinci gün 255 bin, üçüncü gün 550 bin, dördüncü gün 23 Mart günü 1 milyon 200 bin kişi geldiniz Saraçhane’de destan yazdınız. İstanbul’u kayyımdan kurtardınız. Seçtiğiniz Ekrem Başkan’ın arkasına geçtiniz. O günlerde bir şey çıkmıştı ortaya. Şimdi nasıl bir kumpas kurulduğu belli ya, üç tane vardı neydi, Çınar, Meşe, Ladin, üç tane odun. Bunları gizli tanık yapmış, İBB’ye bütün müteahhitleri vermişler, hepsi hakkında iftira attırmış sıradan. Diyor ki ‘Naylon fatura kesti’, yalan. Diyor ki ‘Şunu yaptı’, yalan. Araya biri karışmış. Serdar Haydanlı. Onun da faturası var Arkadaşların da ilk günler acemiliğine gelmiş, şimdi AK Partili bir isim gelince ‘Onu geç’ deyip tutanağa koydurmuyorlar. Diyor ki Çınar, ‘Serdar Haydanlı naylon fatura kesip İBB’den gelir elde etti.’ Bunu sabahleyin almışlar. Götürmüşler. Bu giderken telaş yapmış, Ankara‘yı Sarayı aramış. İki telefon da doğru yere ulaşmış. Bunu şubeden salmışlar. Kimmiş bu Serdar Haydanlı? 4.5 G şirketinin sahibi. Teknofestleri yapan adam. Peki, naylon faturayı ne zaman kesmiş İBB’ye? AK Parti döneminde. Böyle olunca, bunu şubeden salmışlar. Ben duydum Serdar Haydanlı listede var, emniyette yok. İki avukat yolladık, bütün katlara baktırdık Serdar Haydanlı yok. Çıktım açıklama yaptım, ‘Bu nasıl oluyor?’ dedim. Bu gizli tanık bunu söylüyor diye 100 kişiyi alıyorsun, AK Partili’ye gelince salıyorsun. Dediler ki, bakın basın açıklaması yaptılar. ‘Gözaltında’ dediler. Oysa evinde olduğunu biliyoruz. Araba yolladılar, gece gece getirdiler. ‘Gözaltında’ dediler. WhatsApp’ında çevrimiçi yakaladım, çevrimiçi. Bırakır mıyım? Onu da açıkladım. Doğru mu değil mi? Çıkın açıklayın. Bakın şimdi beni nasıl doğruladılar. Bugün çıktı. Çevrimiçi yakaladım WhatsApp’ından. Adam bırakılmış, eve gitmiş. Bastırınca getirmişler, Emniyet Müdür Yardımcısının odasında WhatsApp‘ta oynaşıyor. Bunu söyleyince mahkemeye çıkardılar, yalandan tutukladılar. O günden beri takip ediyoruz. Bu Serdar Haydanlı’yı geçen ay itirafçı yapıp saldılar. Şimdi Allah aşkına bir düşünün. Bu Serdar Haydanlı eskiden İBB’ye çalışan, bunların, Çınar’ın ‘Naylon faturacı’ dediği, o yüzden aldıkları, telefonla kendini saldırtan, teknofestleri yapan, 16 bakanlıkla çalışan, toplamda 800 milyon dolar, neredeyse 1 milyar dolarlık ihale almış. İletişim Başkanlığı buna özel yazı vermiş, ‘Bu adama vereceksiniz, kampanyayı bu yapmaya yetkilidir’ diye 1 milyar dolara yakın, Türk parasıyla 35 milyar lira para alan adam, geçen ay Ekrem Başkan ve arkadaşlarına iftira tutanağı düzenleyip dışarı salınmış. Bu adam eğer suçluysa ilk gün neden saldın? Suçsuzsa neden tutukladın? Madem suçlu, içeride tutuyorsun bu kadar parayı aldığı, bakın bizim dönemimizde bizden bir şey yaptığı yok. Ama bu kadar parayı aldığı bakanlıklara, AK Partili belediyelere dokunmuyorsun, içeride durduğu gün başta suçsuz diye saldığın adamın iftirasıyla bizimkileri tutup teknofestin reklamcısını dışarı çıkarıyorsun. Ailenin reklamcısı, teknofestin reklamcısı. A Haber ilk sabah bunun hakkında şöyle haberler yapmıştı. ‘İmamoğlu’nun zengin reklamcısı, milyarlık adam’ dediler. Şimdi onu kenara ayırdılar, saldılar. Ve bu yalanlara inanmamızı bekliyorlar. Dün eski İletişim Başkanı açıklama yaptı, belge çıkardılar. Benim Saraçhane’de basın toplantısında söylediğim her şeyi doğruladılar bu adamla ilgili. Her şeyi doğruladılar. Ama öyle yanılıyorlar ki. Mesela sadece iftiracı yaptıkları değil, milletin kanını emenler de dışarıda. Hani geçen hafta dedim ya birini anlattım. Bozuk tohum dedim. Biliyor musunuz? Bakın 600 milyon liralık evde oturan bozuk tohum, bir oğlana televizyon kanalı, bir oğlana spor kulübü. Bunun için kullandığı kalemlerden sadece birisi Ankara Büyükşehir’in hafriyat işi. Bu hafriyatta önce Anfa’ya, oradan Osmanlıspor’a, oradan bozuk tohumun arkadaşı Nispet A.Ş.’ye paraları devretmiş. Kendinden sonra gelen Mustafa Tuna açıkladı. Hafriyat gelirinden zarar o günkü kurla 47 milyon dolar, bugünkü kurla 1.9 milyar lira. Bunu Mansur Başkan ortaya çıkardı. Mansur Başkan 97 dosya ile birlikte çıkardı, ama Süleyman Soylu geldi, el koydu. O günden beri ne bozuk tohumun babasına, ne Nispet A.Ş.’ye, ne Osmanlıspor yönetimine, ne o dönemin Anfa’daki yetkililerine tek soru soran yok. AK Partili, görevden alıp da istifa ettirip yerine koydukları bu yolsuzluğu açıklıyor, tek soru soran yok. Bizim arkadaşlarımıza 126 gündür daha iddianame koyamıyorlar. Uğraşıyorlar ki oğlundan ayrı analar, iftiraya imza atacaklar, oradan suç icat edecekler. Hem vallahi hem billahi bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bu milletin iki eli, bu dünyada da sandıkta da ahrette de yakanızda. Hem Ekrem Başkan hem içerideki bütün arkadaşlarımız her hafta hepsinin ismini saymaya zaman yetmiyor ama Ekrem Başkanımız, Mehmet Murat Çalık, Aykut Başkan, Baki Başkan, Hasan Başkan, Hakan Başkan, Utku Başkan hepsi hepsi hepsi dört gözle sizleri izliyor. Bu yiğitlere bir yiğidim aslanım var mısınız? Yakın bakalım ışıkları.”

“İSTANBUL’DA BAKIRKÖYLÜ’YÜM”

“Şimdi bilinmedik bir gerçek açıklayacağım Bakırköy’le ilgili. Yeni. Son dakika. Çıkmaz ama Halk TV yayından falan çıkamazsın diye yapıyorum. Şimdi benim anneannem Selanik doğumlu, bir dedem Üsküp, bir dedem, babaannem Kırçova, bir dedem altı kuşak Manisa. Hastalık derecesinde Manisalıyım biliyorsunuz. Selanikliyiz, Üsküplüyüz, Manisalıyız. Geçmiş dönem milletvekili yokken fahri milletvekilliğini yaptığım Osmaniyeliyim. Devlet Bey’e mi bırakacağız biz de Osmaniyeliyiz. O dönemde de hep ev sahipliği yapmışlardı sağ olsunlar MHP’li arkadaşlar da. İkincisi kardeş durumundan Malatyalıyım biliyorsunuz. Abim Malatyalı. Veli Ağbaba. Ama İstanbul’da nerelisin derseniz, ben Bakırköylüyüm arkadaşlar. Niye? Biricik teyzem, Nuran Teyzem, bu Bakırköy metro istasyonunun olduğu sokak. O sokakta, bir başında Esnaf Kefalet Kooperatifi, bir başında metro istasyonu. Teyzem o sokakta bir apartmanın dördüncü katına bundan 67 sene önce gelin geldi benim. Halen yaşıyor. Ali Eniştemi, onu buraya getiren eniştemi bu sene kaybettik. İkisi diş hekimi, bir tane eczacı üç tane ablam var. Hepsi orada doğdu. O yüzden Özgür Özel nereli derseniz? Biraz da Bakırköylü’yüz. Bu Bakırköy birkaç seçimdir bize sesleniyordu. Bu seçim duyduk. Ölçtük, biçtik. Özeleştiri yaptık. Ve bu Bakırköy’e hem istediğiniz gibi, hem de partiye yakışır bir kadın adayı getirdik, siz de yüzde 65’le arkasında durdunuz. Ayşegül Başkanım. Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nde ve tüm partilerde Bakırköy için taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun. Cumhuriyet Halk Partisi’nin eksikleri olmuştur. Talimatım ilk günden böyle. Bu Bakırköy’de bir gönül kırdıysak, onu telafi etmeden bu beş yıl bitmeyecek. Var güçleriyle çalışacaklar, size borçlarını ödeyecekler.”

“İMZA KAMPANYASININ BÜTÜN NEFERLERİNE HELAL OLSUN”

“Bugün şunu söyleyeyim. Burada sizi çok özel, çok sıradışı biriyle tanıştıracağım. Geçenlerde il başkanımız dedi ki, ‘Bir rekortmen var burada.’ Ekrem Başkan’ın duruşması sırasında. ‘Ne yapmış?’ dedim. Tek başına 10 bin imza toplamış. Nasıl toplamış? Her gün bir ilçeye gidiyor, kapı kapı geziyor, kahveye gidiyor, kapı çalıyor, pazara gidiyor, imzayı topluyor o ilçe başkanına teslim ediyor. İl başkanlığına da telefonla haber veriyor. Geçen haftalarda bir bıyıklı vardı, Yeliz. O öyle bir Yeliz. Demiştim ki ‘Bütün Yelizler’den özür dilerim, ama böylesinden de tiksinti geldi’ demiştik. İstanbul’un en güzel Yeliz’i geliyor. Gel bakalım Yeliz. Gel. 10 bin imza, bir başına, tek başına. Lüleburgaz önceki dönem ilçe başkanımız, dört arkadaş Lüleburgaz’ın bütün köylerinde, Zevcan Başkan 10 bin imza topladı. Onu da grupta takdim etmiştim. Hem ona hem Yeliz’e, hem dünyanın en büyük imza kampanyasının bütün neferlerine. Helal olsun, helal olsun. Yeliz’e dedim ki ‘Sana hediye vereceğim.’ ‘Olmaz’ dedi. ‘Öyle değil, ödül’ dedim. ‘Para için yapmadım Ekrem Başkan’ı çok seviyorum onun için yaptım’ dedi. Dedim ki ‘Para değil Yeliz’ dedim. ‘Hediye dediğin ben seni Trabzon’a, Dilek Ablanla birlikte Trabzon mitingine götüreceğim’ dedim. Birlikte gittik. Otobüsün üstünde konu Yeliz’e geliyor, Yeliz yok. Yeliz’e geliyor Yeliz yok. ‘Nerede bu Yeliz?’ dedim. Zorla bulup getirdiler. ‘Ne yapıyorsun, neredesin?’ dedim. ‘İmza topluyordum’ dedi Trabzon’da. Dilek Hanım gelin, Yeliz’i aramıza alıyoruz. Yeliz’in Karadeniz hediyesi Ekrem Başkan’dandı. Bakırköy’ün hediyesi de sizden. Bir kuvvetli alkış. Yeliz bunu odasına asacak, yarın imza toplayacak mısın? Nerede topladın bugün? Kocamustafapaşa’da 280 imza toplamış bugün. Bakırköy’de büyük haksızlık var. Ali Rıza Akyüz Başkanımızın ve Ali Rıza Akyüz abimizin yakını var o da gelsin. Ali Rıza Akyüz Başkanımıza kocaman bir alkış ailesine.”

“DEMOKRASİ ÇATISINI YIKTIRIP, MEZHEP ÇATISI ÜZERİNDEN PLAN YAPTIRMAYIZ”

“Bugün bir anlaşma imzalandı ve nihayet 14 yıl sonra filomuza uçak katılacak ve Eurofighter. Bunu 19 Mart’a kadar hep birlikte yurt dışında da söyledik, iyiye gidiyordu. 19 Mart tarihinde Ekrem Başkan’a yapılanlardan dolayı Alman Sosyal Demokratlar durdurdu. Son gittiğimde de konuştum, hem Şansölye Yardımcısıyla, SPD’nin Başkanıyla, hem Milli Savunma Bakanı’yla, nihayet vetoyu kaldırdılar ve Eurofighter anlaşması yapıldı. Her zaman söylediğim gibi Cumhuriyet Halk Partisi millet yeni bir yetki verene kadar Türkiye’nin muhalefet partisi, ama bütün dünyada Türkiye’nin partisi. Tüm Avrupa ile iyi ilişkilerimiz var, Sosyal demokrat akrabalarla Avrupa Birliği mücadelemizi, hazırlığımızı, 79 ülkeden 87 kardeş parti destekliyor. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığında, ışık hızıyla Türkiye Avrupa Birliği üyesi olacak, gençler için yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor. Birileri yeni, gönülsüz ittifaklar arayadursun, başta dediğim gibi biz hep beraber Türkiye İttifakı’yız. Bu ülkenin bütün renklerini hep birlikte kucaklıyoruz. Biri çıkıyor ‘Türk, Kürt, Arap’ diyor. 11 kere bunu söylüyor. Bunun üzerinden bir çatı tarif ediyor. Sonra ittifak ortağı o Arap’ın ağzını Alevi diyor. Hiç mahsuru yok. Ben Devlet Bey’in o açıklamasını şöyle okuyorum. Türk, Kürt, Arap diyeceğine, Türkiye’deki Alevileri de görsene’ diyor. ‘Bu mezhepçiliğin ne gereği var?’ diyor. Bence de doğru. Ve şöyle bir şey. Türkiye’de Cumhurbaşkanı olacak kişinin ne mezhebi, ne dini, ne cinsiyeti, ayrımcılıkla, mezhepçilikle tarif edilemez. Tam ve eşit bir anayasal yurttaşlıkla, tam ve eşit bir temsiliyete ihtiyaç var. Bunun için ne mezhep çatısı ne Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist tariflerinin çatısı, 100 yıl önce çatılan sarsılmaz Cumhuriyet çatısı lazım bize. Cumhuriyet çatısı. Kimseye demokrasi çatısını yıktırıp, mezhep çatısı üzerinden plan yaptırmayız, alan açmayız. Biz buradayız, kimse korkmasın. Kurduğumuz Cumhuriyet’e sonuna kadar sahip çıkacağız. Sevr’i yırtıp atıp Lozan’ı yapan parti, yarın hem Ata’nın huzurunda hem İsmet Paşa’nın huzurunda olacak. Lozan’ı tartışmaya açanlarla, Sevr kapısıyla yatıp bölük pörçük fikirlerle kalkanlara diyoruz ki; bu ülke Türk’ü Kürt’ü ile Laz’ıyla Çerkes’i ile Göçmen’i ile Gürcü’sü ile ülkenin tüm renkleri ile, tüm cinsiyetler, Türkiye’de var olan bütün renkler ile ve Türkiye’de var olan tüm inançlar ile tüm mezhepler ile omuz omuza, gönül gönüle, ayrılmadan, bölünmeden, birbirine düşmeden kimseye kulluk etmeden Cumhuriyet’e sahip çıkacağız. Barış sürecinin de teminatı biziz. Oturacağımız masaya oturmasını da biz biliriz. Orada ne konuşulacaksa, onu da biz biliriz. Annelerinin gözünün yaşı akmadan, şehit aileleri, gaziler incinmeden, teröre milyarlar gitmeden ama hiç kimsenin de başını önüne eğdirmeden, kurduğumuz Cumhuriyet’i asla başını eğdirmeden hep birlikte sahip çıkacağız. Yüzde 29’lukların devri bitti, çoğunluk biziz. Ve yüzde 100’ü kucaklayacağız. Yüzde 28,5’tan 29, Tayyip Erdoğan otur yerine, sınıfta kaldın sen, otur. Makul, güçlü, birlikte bir çoğunluk var. Endişelenme, AK Parti’nin, MHP’nin üyesi de olsan, önümüzdeki günlerde sana da yer var. Çünkü baba evi hepimizin evi, Atatürk’ü seven herkesin yeri Cumhuriyet Halk Partisi. Kimse enseyi karartmasın. Morali bozmasın. Yüzde 28,5’tan 29 Tayyip’in bir planı varsa, bu milletin çok daha güçlü bir planı var. Birlik planı var. Omuz omuza mücadele planı var. Kardeşlik planı var, barış planı var. Masaları kurmak da onun tekelinde değil, bozmak da. Cumhuriyet Halk Partisi barışı da savunuyor, kardeşliği de savunuyor. Ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatı da o. Yaşasın Cumhuriyet’in ilk partisi, son seçimin ilk partisi, bugünlerin ilk partisi, Türkiye’nin birinci partisi; Cumhuriyet Halk Partisi. Ekrem Başkan’la birlikte iktidar yürüyüşüne hazır mıyız? Adayımız içeride. Onun yerine her sabah yataktan fırlamaya, Yeliz gibi koşturup imzaları toplamaya, kampanyayı Ekrem Başkan’ın yerine yapmaya, o çıkana kadar Cumhurbaşkanı adayı olmaya var mısınız? Bu büyük yürüyüşe hep birlikte hazırlanıyoruz ve yakında başlıyoruz. Var mısınız? Hazır mıyız? O zaman yürüyelim arkadaşlar, haydi yürüyelim.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL İSTANBUL’DA - 2

Benzer Haberler